5 Nisan 2015 Pazar

yine aldı beni bir çelişkiler

limon ile kovalambaç

"anne olmak ya da bir ebeveyn olmak bu kadar mı zor olmak zorunda yaaa!!" diye karamsar bir giriş yapayım; ardından "aman canım ben kendi kendime zorlaştırıyorum , çok kafa yoruyorum gerek yok bu kadarına ..." diye bir teselli göndereyim; en sonunda da "canım eskiden bu kadar düşünmüşler mi sanki bizi su akmış yolunu bulmuş bizde gayet mutlu mesut yetişmişiz" diye bir savunma patlatayım bari....

Mehmet Eren okul mevzusunu kapattığımızdan beri olumlu yönde değişti. Neşesi yerine geldi. Yani uzun zamandan beri keyifli, hatta kıkırdıyor, şakalar yapıyor sebebi belirsiz ağlama krizlerine girmiyor.  Evde herkese tuzaklar kuruyor, iksirler yapıyor, kendince değişik icatlar yapıyor kısacası evin altını üstüne getiriyor. Ece ile birlikte müthiş dağıtıyorlar. Her taraf yastık, kağıt parçaları, boya lekeleri, yapıştırıcı kalıntıları , yemek lekeleri... bunlara takılmıyorum, rahatım, sonuçta iki çocuklu ev. zaten küçücük. haliyle 5 dakikada tarumar oluyor. Benim sorunum: çelişkide olmak: yani, bir yanım verdiğim bu karardan hoşnut, gözüm arkada değil, çocuğum evde istediği zaman uyanıp, istediği zaman yemek yiyip, istediği kadar oyuncak oynayıp , istediği gibi hayal gücü elverdiğince karalamalar yapıyor diye çok sevinirken; diğer yanım, kendi yaşıtlarıyla oynamanın hazzından mahrum olduğu, el becerisinin gelişemediği, bazı temel eğitimleri almakta geç kalmış olabilir mi riski ve bu gibi nedenlerle özgüveninin örseleneceği endişeleriyle yanıp tutuşuyor. 


Tabi Ece faktörü var şimdi kafamı karıştıran. İkisinin de çok zor dönemleri "birlikte" kaldıkları bu döneme denk geldi. Ece 2,5 Mehmet Eren 4,5 yaş zorluklarını tavan noktada yaşıyor. Ece her konuda "bende varım " deme döneminde; Mehmet Eren ise "oyun kurma, rol dağıtma, aksiyon" döneminde. Ece hiç söz dinlemiyor, Mehmet Erenin kurduğu oyuna uyum sağlamıyor. çünkü onun da ben dediği dönemde ve abisinin her dediğini yapmak istemiyor. Aksine kendisini "o da yapabilir, o da oyun kurabilir , o da kek çırpabilir, o da kağıt kesebilir" olarak düşünüyor. Aslında Ece için, daha tam şöyledir böyledir demek için erken olduğunu düşünüyorsam da Mehmet Eren karşısında net bir tavrı olduğunu söylemek mümkün: ya o ne yapıyorsa aynısını yapacak ya da tam tersini. Asla beklemek yok, saniye bile ertelemek yok hele başka  bir alternatif hiç yok. İstediği ya da dediği olmayınca ise, kıyamet kopuyor ve ağlıyor. 

Ecenin tepkileri Mehmet Ereni sıkıyor. Kulaklarını kapatıyor. Ona vurma eğilimine giriyor. Onu sevmediğini söylüyor. Böyle zamanlarda ikisiyle ayrı ayrı oyun oyanayamıyorsunuz, birlikte hiç oynayamıyorsunuz. Sürekli benim dediğim olsun kavgası çıkıyor ve Ece "kız" olmanın verdiği "çığırma ya da çığrınma" avantajını sonuna kadar kullanıyor

Her ikisi için de mutsuzluk yaratan , onları yıpratan, ağlatan, can yakan ; babasıyla beni ise bunaltan, sinirlendiren ve üzen kısacası öff sevimsiz bir durum işte.
bazı sayfalarda yazan değerli annlerimizin paylaşımlarını okuyup klavuz edinmeye çalışıyorum ;bir tanesi demiş ki mesela; "ikisi kavga mı ediyor asla taraf olmayın sadece sert bir hareketle ikisini de durdurun. beden diliniz konuşsun ve hiç birşey söylemeden bırakın" ben de kendimce bunu uyguladım. ama hiç işe yaramadı. daha da hırslandılar ikisi de ağlamaya başladı, bana küstüler vs

TV de yayınlanan bir programdan esinlenerek ceza paspası uygulasam mı diye düşündüm, hatta bir kez denedim, yani: ne zaman biri diğerinin canını acıtsa ceza paspasına yolladım. ama bakın görün ki ben çalışan bir anneyim ve evde bulunduğum sürelerde sürekli dırdır eden ceza veren bir anne olmak istemediğimden bu fikri hemen rafa kaldırdım. 

Kısacası akışına bırakmış durumdayım. Kavga ettiklerinde şikayet merciiyim. kimin canı yansa kucağıma alıp onu öpüyorum diğerine de "hımmm kardeşini neden acıttın bakalım" diye <sadece> soruyorum; çok yeri ise özür dilettiriyorum . ikisi de ağlıyorsa ikisini de kucaklıyorum. şimdilik elimden bu kadarı geliyor.

Ama acaba Mehmet Eren bu sene okula devam etseydi okulda arkadaşlarıyla oyun oynamaya alışacağından evde kardeşiyle daha mı iyi oynardı. Yoksa Eceyi evde babaannesiyle bırakıp gözü hep arkada kalacağından < bana bir keresinde babaannesini kıskandığını ağzından kaçırmıştı>  içine kapanmaya devam mı ederdi. Çok içli bir çocuk olduğu için onu okula gönderme ısrarımızı yanlış anlayıp bize kırgın mı büyürdü... Acaba onun gündüz saatlerinde evde olması Eceye haksızlık mı yani Ece oyunlarda kendi dünyasını kuramıyor mu, kendi oyun , hayal dünyası daha farklı mı olurdu. Şimdi abisine çok öfkeleniyor, o okulda olsaydı abisini özlerdi ve akşam daha mı farklı bir iletişimleri olurdu mu mu mi mı ....??? 



10 Şubat 2015 Salı

seviyo musun küsüyo musun

0-4 yas dönemi ; çocukların anneleriyle en sağlam ilişkileri kurdukları ve bağlandıkları dönem olarak adlandırılıyormuş. Anne için kendisini ; kendisi için anneyi tanımlıyor ve  ona göre bir bağlılık geliştiriyorlarmış. Bu yüzden, annelerin 0-4 yaş arasındaki çocuklara yaklaşımları ve beden dili dahil konuştukları  dil çok önemliymiş.

Ece, son bir aydır ona onun isteyip de benim izin vermediğim bir konu olduğunda,  yüzünü buruşturup , gözünü gözüme dikip  "seviyo musun küsüyo musun anne " diye soruyor. öyle bir yüz ifadesi takınıyor ki bunu gerçekten ta içinde bir yerlerde emin olmak için sordugunu anlıyorum ve içim  burkuluyor. "elbette ki çok seviyorum bebeğim, anneler bebişlerine küsmezler" diyorum yüzü aydınlanıveriyor. 




ama bu resmen bir sömürü malesef :) bu soru beni vuruyor ve o da bunu anladı ve kullanıyor minik cadı. 
artık neredeyse 3 yasına girecek. o kadar değişti ki. kendini kanıtlama ve "benlik" mücadelesi içinde;  hem de her an. ağabeyi ne yaparsa o da yapacak, kim nereye giderse o da gidecek ve kime birşey alınırsa ona da alınacak. 
ben ben ben... 

Tabii bütün bunlar Mehmet Ereni delirtiyor. Ona göre, sürekli avaz avaz bağıran ve her istediği olsun isteyen bir kardeşi var etrafında. "çok sıkıldım senden Ece", "yettin artık Ece" :( Bütün bunlar neyse de ah oğluşum bir de kardeşine vurmasan. Gerçekten bu konuda ne yapacağımı bilemiyorum. Bazen Ece o kadar kontrolden çıkıyor ki, çok haklı buluyorum sinirlenmesini <ki ben bile sinirleniyorum>  ama vurduğu zaman bir yandan Ecenin canının yanması, iki gözü iki çeşme ağlaması; diğer yandan da Mehmet Erenin kulaklarını tıkayarak odadan dışarı çıkması <biliyorum ki içi parçalanıyor> üzülmesi, aslında bir bakıma onun da canının yanması mideme yumruk yemişim etkisi yapıyor bende. Ne yapayım konuyu dağıtmaya , bir faaliyet icat etmeye çalışıyorum. olmadı hemen bir ara öğün getiriyorum önlerine. Allahtan ikisi de öyle uzatmıyor konuyu da çabucak tatlıya baglıyoruz. 




 

Her ikisi de resim yapmaya, icatlar deneyler yapmaya bayılıyorlar. Ama asla boyama kitabı boyamayı sevmiyorlar. Seven çocuklara imreniyorum ben severdim çocukken mesela.  Bu günlerdeki favorimiz parmak boyası ve tutkal. Mehmet Eren suyun içinde tutkal ve boyayı karıştırıp "iksir" yapmayı seviyor. Ece ise parmagını boya kutusuna daldırıp sayfaları rasgele boyamayı. ama işin içinde mutlaka su olmalı. ikisi de suya bayılıyor. tabi her boya çalışmasından sonra uzun uzun el yüz yıkayıp kıyafet değiştiriyoruz boya önlüğü alsam giymezler diye hiç yeltenmiyorum. "Amaaan zaten bu boyalar yıkanınca cıkıyor, boşver anne " :)

Tablete muffin yapma oyunu yüklemişler. Öyle güzel rengarenk muffinler oluyor ki. dedim ki hep sanal mı olsun hadi gerçeğini yapalım. Böyle şeyler yapmayı da seviyorlar. Mutfakta her yeri batırarak bir muffin seti yaptık. Çocuklar süsledi. Mumlar yaktık. Sonunda yine tabletten oynamaya devam ettiler belki ama ben gerçekten muffin yapmak suretiyle olayı sanal olmaktan çıkaran bir anne olarak kendimle gurur duydum :P





intalisi dım dım yar , gelir diye umdum yar ...
atsıya kadar bekledim , gözlerimi yumdum yar


eğleniyon mu, oynuyon mu alam, a  , ... napıyon mistan teyze :)


İsterse öyle komik ve eğlenceli oluyor ki ve Mehmet Eren de bunun o kadar farkında ki inşallah ilerde aşarlar ve biz bu sorunları hatırlayıp güleriz


küçük bir kaçamak: istanbul



gezelim, gezelim, gezelim...

bugunlerde tek isteğim bu bir de bol bol uyku tabi ki bahar geliyor sanırsam  :)

haftasonuna 3 gün ekleyip annemlerle istanbulda kızlarla buluşma fikri bu yüzden çok iyi geldi.
şimdi kış, mutlaka yağmur yağar diye düşünürken; Ayfer'in "aman canım sen ne zaman gelsen yağıyor zaten , alışmadın mı, temmuzda sağanak yağdı donuna kadar ıslandın " sözleri karar vermemde aniden etkili oldu ve çocukları da alıp ailecek "Budo"ya atlamamız ile kendimizi İstanbulda bulduk :)



feribot selfie

keyifli bir yolculuktu. Sonuna doğru azcık sıkıldık. E o kadar olur tabii. Sonuçta evde bir dakika bile oturmayan çocuklar 2 saat boyunca oturmak zorunda kaldılar. kuzular büyümüşler de gemiye de binermişler...

Aslında bu fotografta babam da vardı. ama torunlarıyla oynamaya kaptırınca kendini fotograftan kuru kaldı :)

kızlarla buluşma :)


burası Ayferin evi, yepyeni açık renk ve ışıldayan tarz eşyalar,  güzel bir sofra, genelde  de tertemiz derli toplu tabii. tabii bir de herkesin pozitif enerjisi sanırım bizim kızı bi ezikledi.  Eve girince etrafına bakınıp "bizim evimiz kötü, yemeklerimiz de yok" deyiverdi. bizi dağıttı gülmekten yumurcak :)


küçük enişte



Canı çok özlemiş bizim kız. Ama Can yine cool ve de mesafeliydi. Mehmet Eren her zamanki gibi ikisine de mesafeli :) Evde kızılca kıyamet kopuyor sık sık biz alışkınız buna da Can hem zamane çocuğu oldugu için hem de bir evin bir oğlu olduğu için haliyle yumusak tavırlara, herseyi elde etmeye alışkın. bir rakip veya bir partner yok sonucta etrafında. o yuzden çok zorlanıyor kuzucum. 
Aslında ikisinin de birbirinden korkmaları çok normal. daha 3 bile değiller. Birbirlerini az görüyorlar ve ortak ilgileri var mı bilmiyorlar . bu yüzden ben büyüdükçe aşacak ve de sevecekler birbirlerini diye düşünüyorum. Şimdi hiçbir şeyi paylaşamıyorlar. Küçük enişte dahil . Arada Ece ağlıyor Can da peşinden.  izlerken bir bakıma komikler de :)




uyyy gülüşünüze


Eee sonuçta biz İstanbula gezmeye geldik değil mi, 
Bizi Uzunya diye bir kahvaltı mekanına götürdüler. Şansımıza hava yazdan kalma gibiydi. Hafif serin ama bol güneşli. Cennetten bir köşe adeta. o kadar güzel ki. İstanbula bu kadar yakın bir mesafede bu kadar doğal bir yer olması gerçekten görenler için bir şans. Çocuklar da bayıldı. top oynadılar, denize tas sektirdiler, taş topladılar, kırlarda koşturdular. Çok keyifliydi çok :)


ailecek kahvaltı keyfi

Çok keyifliydi çok :)

Mehmet Eren canavarın başı ben de kuyruğu. bol kollu bir canavar bu . uuuu dşye de ses çıkartıyor :)

Çok keyifliydi çok :)
Mehmet Eren Kaptan Kanca ile Korsan adasında karşılaşınca
Çok keyifliydi çok :)
"Ecenin dalgalara atlıycam anne " fantezisi :)
Çok keyifliydi çok :)

ayfer bu gözlük bana daha çok yakıştı çünkü ben büyüdüm ya :?*!?
Çok keyifliydi çok :)
anane ve tosbikleri dede nerde yav

Çok keyifliydi çok :)




Uzunya sevdik seni ama gene gelebilir miyiz ... kısmet diyelim. Bacılarım ve kocaları sağolsun götürdüler gezdirdiler :)

Son olarak Ayferin sitedeki havuzda çimdik diyeyim bari de hatırı kalmasın havuzun . O da çok keyifliydi. az oldu ama çocuklar için kış ortasında havuz keyfi güzel bir değişiklik oldu. 


ben seviyorum bu istanbulu ya. az oluyor ondan mı, gidince hasret gideriyoruz bir iyi geliyor yenileniyorum ondan mı yoksa herşey sevgiyle, isteyerek , mutlu olarak yapılıyor ondan mı bilmem ne kadar yorucu da olsa dinleniyorum sanki. 
gene gelecek biz... :)

24 Aralık 2014 Çarşamba

tatil hep tatil

Gene uzun ara verdim farkındayım ama dilime pelesenk olduğundan değil gerçekten yoğun olduğum için yazamadım... ne mi yaptım ? Yüksek lisans bitirme projemi hazırladım. İki defa düzelttim. Bu projeyi hazırlayabilmek için anket yaptım. Neyse sonunda bitti. tabi mezun oldum sayılır artık ki kep attırdılar bize :)

yeni mezun anne

Hem sonra;  işlerim de çok yoğundu. malum bendeniz bir muhasebe&finans personeliyim ve muhasebe için yılsonu , aysonu gibi kavramlar, olağan üstü hallerden sayılır. neyse bir şeyler  yapayım ve biraz da çocuklarımı yazayım yav dedim :)

ananenin evini alt üst etmece

Çünkü bu dönemde bazı ciddi kararlar alıp uyguladık karı koca olarak. Bunlardan en önemlisi; Mehmet Ereni okuldan almak idi. Evet okuldan aldık. Kaydını sildirdik. Artık o evde ve gerçekten ama gerçekten çok mutlu. 
Bu kararı vermekte o kadar zorlandık ki. Çocuğumuz her gün ,okula gitme zamanı geldiğinde bir yeri kesiliyormuşcasına bağırıp , tepinip, küsüp, ağladığı içinmiş gibi gözükse de ; aslında sırf onun psikolojisini düzeltmemiz gerektiğinin farkına vardığımız için  aldık bu kararı. Bize göre fındık kabuğunu doldurmayacak bahaneler belki ama gün geçtikçe susan içine kapanan sessizleşen bir oğlumuz olduğu düşüncesi bizi daha fazla denemek zorunda olmadığımız gerçeğiyle tanıştırdı. 
Öğretmeni ve okul müdiresi çok anlayışla karşıladılar sağolsunlar. Seneye kardeşinle birlikte gidersin dedik ikisi de sevindi bıdıklar. 
Mehmet Erene ; okulun çatısının çok yağmur yağdığı için aktığından bahsettik ve okulu geçici olarak kapatmışlar dedik. Bu kuyruklu yalanı da oğlumuzun psikolojisi bozulmasın diye attığımızdan emin olabilirsiniz :)

patlamış mısır eşliğinde film keyfi. ışıklar da kapalı 
Şimdi her şey yolunda çok şükür. Eceyle birlikte şu an Eskişehir'de ananesi ve dedesiyle birlikte kalıyorlar. Tatildeler bir nevi yani. Dedesini çok özlemişlerdi. Dedesi de zaten hep torun hasreti çekiyor malum. onları bir araya getirdik. onlar da tadını çıkartmakla meşguller. Evin altını üstüne getiriyorlardır eminim. Ama iyi haber : Ece kendi kendine kahvaltısını yiyormuş :)

dedeyle kahvaltı keyfi


Ece 2,5 oldu. Mehmet Eren 4,5. aralarında hala belirgin bir rekabet, çekişme , kıskançlık var. Bunlar çok doğalmış. Öyle diyorlar. Blogları okuyorum onlar da öyle diyor. Ama anne olarak üzülüyorum. İkisi de bireysel olarak birer sevgi kelebeği aslında ama bir araya geldiklerinde nasıl da hırçın , kavgacı olabiliyorlar anlayamıyorum. Biz böyle kavga eder miydik kız kardeşlerimle onu da hatırlamıyorum gerçi ama çocukluğumu düşündüğümde içimin sıcacık olduğunu düşünürsek kavga ettiysek bile çok etkilenmemişim galiba :)


bursa beğendik al. merkezindeki çocuk oyun alanı

Mehmet Eren televizyon izlemeyi çok seviyor. Açıkçası bu beni çok endişelendiriyor. Bir sürü yazı okuyorum bununla ilgili. Okula gitmesini bu yüzden istiyorum aslında ama fazla olmamak kaydıyla televizyonun da çocuğun hayal dünyasına önemli katkıları varmış. Her şey kararında olmalı tabi ki. Evde ister istemez dozu kaçabiliyor. Televizyonu kapatmamıza izin vermediği de oluyor. Hırçınlaştığı da. Bunları önlemenin tek yolu alternatif aktiviteler geliştirmekmiş. Biz de fırsat buldukça yapmaya çalışıyoruz. Aslında ben kendi adıma seviyorum da böyle şeyleri galiba :)

öğretmenler günü çiçeği

Mesela bu çiçekleri öğretmenler günü için yaptı Mehmet Eren . Ben de ona yardım ettim. Yaparken çok eğlendik ama Ece'yi dışında tutmakta zorlandık. O da her konuya dahil olmak istediği için bu tarz şeyleri yapmak epey sıkıntılı oluyor doğrusu. 

kuklalar

Sonra tuvalet kagıdı rulolarından kuklalar yaptık Ama bu sefer Ece de yardım etti. Kuklalar çok hoşuna gitti. konuşturduk onları. Eceninki tavşan, Mereninki civciv. Bunlar kardeşmiş diyor Ece; hayır arkadaşmış diyor Meren :)

merenin aktiviteleri

Etkin kuzeni için resim çerçevesi ve kalem kutusu yaptık. Etkin çok beğendi. Odasına çalışma masasına koydu hemen. Egeye gösterdi "bak bunu Mehmet Eren benim için yapmış" bizimkisi de sevindi. küçük bir gururlanma okudun gözlerinde. sevdim bu bakışı :)

teyze ile çok meşgul bir akşam
Geçenlerde Ayfer ve Gürhan geldi. Bizim eve de bayram gelmiş gibi oldu. O kadar mutlu oldular ki. Babası yan flüt, Eniştesi Klarnet çalarken bizimkiler de Ayferin yönetmenliğinde klip çektiler. Çok komiktiler. Hababam sınıfı müziğine çekilen klipte; oyuncaklarını kaybeden iki çocuk üzgün üzgün otururken birden oyuncaklarını bulup (bu sırada hızlanan müzik eşliğinde) dans etmeye başlarlar. Kuzular öyle güzel rol yaptı ki. Linkini yazdım bakalım açılacak mı?

http://www.youtube.com/watch?v=QJfjx6MUE0s&feature=youtu.be



bacanaklar orkestrası



bu da Ecenin şeker kız Candy klibi :) dımtıs dımtıs dımtıs diyor :)
Clubber gözlük ve içerden gelen flüt sesi ile dımtıs 
annesinin prensesi 

dımtıs dımtıs

enişteyle kule yapmaca. ecenin fırında tavuk pişiyor


Mehmet Erenin tahta bloklardan kule yapma heyecanı hala devam ediyor. Bebekliğinden beri herhalde bıkmadan oynadığı tek oyun.
Artık kulelerin ağırlık merkezine , sağlamlığına, aynı büyüklükte olan parçaların nerelerde kullanılacağına kadar dikkat ediyoruz tek fark bu.



minicik zürafa di mi anne


ece oraya bak servi yapıyoruz

hiiii kaplaaan


 Havalar güzel gidiyorken bir hayvanat bahcesi gezintisi yapalım dedik. Gerçekten de çok keyifliydi. Zurafa yakınımıza kadar geldi. Bir kaplan bulunduğumuz yerin camına sürtünerek geçti. Neredeyse nefesini duyduk. Maymunların açıkta duran pembe totoları bizimkilerin pek ilgisini çekti :) Tüküren bir lama görmeyi başaramadık ama ansızın anıran bir eşek hepimizi korkuttu :)

kuzular hadi eve dönelim. dönmeyelim anne burası çok eğlenceli

Çocukları yıllardır niyet edip de bir türlü diş doktoruna götürmek kısmet olmamıştı. Bursada bir "çocuk diş doktoru" olduğunu duyunca hemen randevu aldık. Ece'nin son iki azı dişi henüz çıkmadı. 2,5 yaşından sonra çıkarmış. bekliyoruz. bakalım uykusuz gecelerimiz ne zaman başlayacak :)
Havalar bir öyle bir böyleyken dişçi sonrası ayaz havada çocukları parkta eğlemek pek iyi fikir değildi ama eğlendiler , çocuk işte :)

traş olmak ciddi bir iştir

Mehmet Erenin saç kesme ritüeli var. Babasıyla gidecek. Çocuk koltuğuna değil büyük koltuğuna oturacak. ve gülmeyecekmiş. ciddi bir iş bu anne gülemem :)

çin daması çapraz olur ama bizimkisi duruma göre dikine bile oluyor:)

Oyunları çok seviyor ama hep o kazanırsa. Bu da onun dönemi :) Zaman zaman yenilmesi gerektiğini düşünmek için erken bence. şimdi kazanmak ona çok keyif veriyor. bu keyfi yakalamak için oyunun kuralları duruma göre değişebiliyor :)

ananeyle oyun odası keyfi

Böyle yerler öyle az ki. Bu yüzden yapana teşekkür etmek lazım. Çok eğlenceli, sımsıcak, tertemiz bir ortamı var.  Gerçi biz yanlarından ayrılmıyoruz ama annesi babası yanında olmayan çocuklar da güven içinde oynuyorlar. Kışın park bahçe bulamayan bizler için ideal bir ortam. 

Ece ve Defne Ece
ben kardeşe sarıldım anne



Medine ve Yasemin çocukları :)

Biz çocuklukta beraberdik Yaseminle. Aslında benden yaşça küçüktü ama büyüyünce ve çoluk çocuğa karışınca yaş farkı kapandı. Eşler de uyum sağlayınca ailecek görüşür olduk. Şimdi çocuklarımızın birlikte oyunlar oynadığını görüp, keyifleniyoruz. Asya iki evin bir tanesiydi. büyüdü, peşinden bizimkiler yetişti Asyacık şimdi abla oldu . üçünü de önüne katıp oyun oynatmaya uğraşıyor. Benim oğlum da , minik Ececim de çok sevdi ortamı. Nedense suratında hep bir şaşkın ifade vardı o akşam. Fotoğraflara da yansımış gerçekten. 

Ece kendisini bir şeyleri paylaşmak konusunda zorunlu hissetmediği bir dönemde. Herkes her şeyi onunla paylaşmalı ama onun paylaşmasına gerek yok diye düşünüyor kesin. Abisiyle , hatta bizimle de bu böyle. Israrcı olamıyorsunuz gerçekten dönemi bu çünkü. 
Hala renkleri öğrenmek istemiyor. Bu yüzden onu göz doktoruna götürdüğümü söylediğimde bazıları bana gülüyordur eminim ama götürdüm. Doktor da ilgisi yoktur zamanla oluşabilir fiziksel bir kusur yok dedi. Hala her rengin sarı oldugunda ısrar edişi benim bu endişemi sezmesindendir belki de:)


gürhan eceyi bu kıza benzetti neydi adı: katnis :)

Ay insanın yazdıkça yazası geliyormuş. Paylaşacak çok şey varmış biriktirmişim. En son da düğünü yazacağım. Geçtiğimiz hafta sonu Eskişehir'de toplandık maile. Düğün bahane; bir arada olmak şahane dedik anacuğumun dizinin dibine toplaştık. 
düğün çocuklarla eğlenceli oldu. onlar koşturdu biz de onları izledik. Ece mini fare oldu. Bayıldı kıyafetine. Zaten bir kıyafet merakı var ki... Bunu bana nereden aldın anne, bunu neden aldın anne , Ece'ye yakışır bu kıyafet, Abim giymesin ama ... sürüp gidiyor

düğün hatırası

Can bu pozu verirken gülmekten kırdı hepimizi. o nasıl ağır abi tavırları öyle. zannedersiniz anası babası kurtlar vadisi izleterek büyütmüş. Fotoğrafçı bir sürü poz aldıktan sonra baktı Can değiştirmiyor; bu fotoğrafı basmış. Kuzular çok şekerdi. Can Eceyi daha az yadırgadı. Ece Canı çok özlemiş. Ondan bir dakika ayrı duramadı. Nereye gitsek birlikte gittik. Mehmet Eren de çok samimi davrandı. demek ki o da özlemiş. Ee ne de olsa onların abisi. O yüzden cool o yüzden mesafeli ama sıcak :)

kuzular eskişehir yolunda

Ece çok güzel "dımdım yar" türküsü söylüyor. Bundan yola çıkarak bir tatarca türkü öğreteyim dedim ikisine de. İlk seferde çok severek söylediler. ama sonradan üstüne düşüldüğünü fark edince ikisi de sapıttı. ama annemle babamın final yapması süperdi. 

http://www.youtube.com/watch?v=jc7dgibfC6c
http://www.youtube.com/watch?v=H1HYzCzpUjc&feature=youtu.be

bu seferlik de burada noktayı koyuyorum bakalım  sonra neler neler yazacağım sürpriiiiz. 
annem ve babamla roportaj yapmayı planlıyorum 1 haftalık babysitting raporu mahiyetinde :) 
az önce fotograf yolladılar sıpalar habire masrafa sokuyor dedelerini. şimdi de kebap keyfi yapıyorlarmış :)

eskişehir özdilek restaurant


tatilcilerin gezmece fotograflarını da ekleyelim bari  
:)
özledim :(























23 Ekim 2014 Perşembe

yaz bitti gene geldi sonbahar kış

O kadar uzun zaman oldu ki yazmayalı. Unuttum nasıl yazıyordum ki ben :)

Kısacık bir yaz bitti gitti :(

Bayramlar peş peşe bitti :(

Tatiller hep kısa sürer zaten geçti gitti :(

Ilıcık günlerdeyiz. Arada esintili, arada yağmurlu , arada serin. 
aslında sonbahar da epey sevimli olacak belki de hüznü var işte ...

Pılını pırtısını toplamış gidiyor yaz mevsimi , güneş, ılık sabahlar, güneşli akşamüstleri :(
Upuzun sürüyor kışlar , ya da ben sevmediğime bana öyle geliyor :)
Olsun napalım sağlık olsun. 
Kış da evde güzel zaten. Kestaneler, patlamış mısırlar,…, ııh bulamadım başka bir şey :)

Çocuklar eve kapanacak. Başka birşeyi dert etmiyorum doğrusu. Ama ne iyi ki Türkiyede yaşıyoruz ve sık sık güneş geliyor.




hava serin annecim
olsun parkta oynamak çok eğlenceli anne...
burnunuz akar kuzum
olsun sileriz anne...
öksürürsünüz ama
öksürmek zor değil ki anne..
peki ama üstünüzü ıslatmayın tamam mı
ıslanırsak nolur ki kurur annecim...
...
daha ne diyebilirsiniz ki :)


büyüdükçe dışarıda oynamanın tadına vardılar. Tabi bayramda Çiftelerde ve Seçköyde olmanın tüm avantajlarını kullanarak. bayramlıklarla kumlara dalıp saatlerce kumdan kale yaparak; topu bir oraya bir buraya atıp peşinden koşturarak ...








her gün değişiyormuş bu çocuklar. insan gözünün önündeyken bile farkediyor gerçekten. hızla büyüyor hızla değişiyorlar. 

Mehmet Eren gittikçe çıkıyor bebekliğin saflıklarından. her gün başka bir ağır abi oluyor  karşımda. televizyonu seviyor çok izlemesine engel olmaya çalışsak de seçtiği bazı çizgi filmleri takip etmekten geri kalmıyor. O karakteri yaşıyor adeta. hemen onunla ilgili bir senaryo üretiyor. bize rollerimizi veriyor ve aktion!  :)

internetten araştırdığımda bu normal gibi yazıyorlar aslında yine de endişeleniyorum doğrusu. hayal dünyasının gelişmeye meyilli oldugunu ifade edermiş. engel olmayın, alay etmeyin, katılımcı olmaya çalışın diyor uzmanlar elimizden geldiğince katılıyoruz tabii ama yorucu baya. 

okula hala gelgit içinde gidip geliyor. bazen hevesli ve azimli oluyor bazen ise koyver gitsin havasında. aglıyor, mazeret üretiyor gitmemek için. kıyafetini beğenmeyip değiştirmelerini isteyip, servisi kaçırdıktan sonra neredeyse babaannesine " çak " yapacak kadar sevindiği bile oluyormuş düşünün artık :)

bunlar da normaldir herhalde. düşünsenize bazen biz de işe gelmek ya da başka hiçbir yere gitmek istemiyoruz. ama ağlamıyoruz ya da isyan etmiyoruz. bunlar ne de olsa çocuk daha; rahatlar, açıkça söylüyorlar düşündüklerini, hepsi bu belki de. 

hala yemek sorun evde. masada oturup yemeğini yemiyor. iki lokma alıp kalkıp gidiyor. sonra annesi kaşıkla dolasıyor peşinden. biliyorum hata bende. bu konuda kararlı bir tutum sergileyemedim hala da sergileyemiyorum. ne yapayım onun akranlarından zayıf olusu, bünyesinin çok kuvvetli olmadığını düşünmem elimi kolumu bağlıyor. yedirmezsem yemiyecekmiş gibi geliyor ve aşamıyorum ne yazık ki :( !!!

hala boyaları , renkli kağıtları, yapışkanlı çıkartmaları, oyun hamurlarını çok seviyoruz. saatlerce kagıtları boyayıp katlayıp zımbalayıp "deney"  yapıyoruz. elimiz, yüzümüz, kıyafetlerimiz hatta mobilyalarımız boya içinde kalıncaya kadar çalışıyoruz.  
hala yüzme kursuna yazılacağız ikimiz. tatilde aştı kendini. kollukları da bir atsa baya balık adam oldu aglusum. 




işte böyle abicim :)


evet tatil.
ece biraz daha büyüdü bu tatilde. 
havuza kolluklarla girdi, simiti attı mesela. 
denizden korktu ama havuz eğlenceliydi onun için. 

Can ile giriştiği rekabet malesef ona yemek yedirmemi sağlayamadı. Bu konuda rekabet bile işe yaramıyor. 
Mehmet Eren kaşıkla peşinden gidince yiyor hiç değilse Ece onu da yapmıyor :( o kadar inatçı ve yemek seçici ki ...

konuşması daha da güzelleşti. gerçi hala teşekkür ederim diyemiyor ama oldukça gevezeyiz. 

"bir varmış bir yokmuş , bir tane ece varmış, bu ece çok tatlıymış, ama annesini üzüyomuş..." bu ecenin masalı devamı duruma göre değişiyor. bazen yemek yemiyomuş bazen uyumuyormuş diyor. suçlarını biliyor yani :)

Her fırsatta doğum günü kutluyoruz. "iyi ki doğdun eceee" . bizim için hersey bir pasta olabilir. tahta bir lego, bir araba, bir ekmek dilimi... elimize alıyoruz ve ece hayali mumları üflüyor :)

bu aralar spagetti seviyor. adı da "uzun makarna" iştahsız bebeğim hüp diye nasıl yiyor bu makarnayı. bu çocuklar ilginç varlıklar. 

hala dondurmayı çok seviyoruz. asında dondurmanın külahını seviyoruz daha çok :)





büyüdük hala birbirimizi arıyoruz, özlüyoruz, ihtiyaç duyuyoruz. kardeşlik güzel şey. inşallah bizimkiler de sever birbirini bizim gibi. Kurban bayramı çiftelerde hep birlikte yine "bayram "oldu bu sayede.