0-4 yas dönemi ; çocukların anneleriyle en sağlam ilişkileri kurdukları ve bağlandıkları dönem olarak adlandırılıyormuş. Anne için kendisini ; kendisi için anneyi tanımlıyor ve ona göre bir bağlılık geliştiriyorlarmış. Bu yüzden, annelerin 0-4 yaş arasındaki çocuklara yaklaşımları ve beden dili dahil konuştukları dil çok önemliymiş.
Ece, son bir aydır ona onun isteyip de benim izin vermediğim bir konu olduğunda, yüzünü buruşturup , gözünü gözüme dikip "seviyo musun küsüyo musun anne " diye soruyor. öyle bir yüz ifadesi takınıyor ki bunu gerçekten ta içinde bir yerlerde emin olmak için sordugunu anlıyorum ve içim burkuluyor. "elbette ki çok seviyorum bebeğim, anneler bebişlerine küsmezler" diyorum yüzü aydınlanıveriyor.
Ece, son bir aydır ona onun isteyip de benim izin vermediğim bir konu olduğunda, yüzünü buruşturup , gözünü gözüme dikip "seviyo musun küsüyo musun anne " diye soruyor. öyle bir yüz ifadesi takınıyor ki bunu gerçekten ta içinde bir yerlerde emin olmak için sordugunu anlıyorum ve içim burkuluyor. "elbette ki çok seviyorum bebeğim, anneler bebişlerine küsmezler" diyorum yüzü aydınlanıveriyor.
ama bu resmen bir sömürü malesef :) bu soru beni vuruyor ve o da bunu anladı ve kullanıyor minik cadı.
artık neredeyse 3 yasına girecek. o kadar değişti ki. kendini kanıtlama ve "benlik" mücadelesi içinde; hem de her an. ağabeyi ne yaparsa o da yapacak, kim nereye giderse o da gidecek ve kime birşey alınırsa ona da alınacak.
ben ben ben...
Tabii bütün bunlar Mehmet Ereni delirtiyor. Ona göre, sürekli avaz avaz bağıran ve her istediği olsun isteyen bir kardeşi var etrafında. "çok sıkıldım senden Ece", "yettin artık Ece" :( Bütün bunlar neyse de ah oğluşum bir de kardeşine vurmasan. Gerçekten bu konuda ne yapacağımı bilemiyorum. Bazen Ece o kadar kontrolden çıkıyor ki, çok haklı buluyorum sinirlenmesini <ki ben bile sinirleniyorum> ama vurduğu zaman bir yandan Ecenin canının yanması, iki gözü iki çeşme ağlaması; diğer yandan da Mehmet Erenin kulaklarını tıkayarak odadan dışarı çıkması <biliyorum ki içi parçalanıyor> üzülmesi, aslında bir bakıma onun da canının yanması mideme yumruk yemişim etkisi yapıyor bende. Ne yapayım konuyu dağıtmaya , bir faaliyet icat etmeye çalışıyorum. olmadı hemen bir ara öğün getiriyorum önlerine. Allahtan ikisi de öyle uzatmıyor konuyu da çabucak tatlıya baglıyoruz.
Her ikisi de resim yapmaya, icatlar deneyler yapmaya bayılıyorlar. Ama asla boyama kitabı boyamayı sevmiyorlar. Seven çocuklara imreniyorum ben severdim çocukken mesela. Bu günlerdeki favorimiz parmak boyası ve tutkal. Mehmet Eren suyun içinde tutkal ve boyayı karıştırıp "iksir" yapmayı seviyor. Ece ise parmagını boya kutusuna daldırıp sayfaları rasgele boyamayı. ama işin içinde mutlaka su olmalı. ikisi de suya bayılıyor. tabi her boya çalışmasından sonra uzun uzun el yüz yıkayıp kıyafet değiştiriyoruz boya önlüğü alsam giymezler diye hiç yeltenmiyorum. "Amaaan zaten bu boyalar yıkanınca cıkıyor, boşver anne " :)
Tablete muffin yapma oyunu yüklemişler. Öyle güzel rengarenk muffinler oluyor ki. dedim ki hep sanal mı olsun hadi gerçeğini yapalım. Böyle şeyler yapmayı da seviyorlar. Mutfakta her yeri batırarak bir muffin seti yaptık. Çocuklar süsledi. Mumlar yaktık. Sonunda yine tabletten oynamaya devam ettiler belki ama ben gerçekten muffin yapmak suretiyle olayı sanal olmaktan çıkaran bir anne olarak kendimle gurur duydum :P
intalisi dım dım yar , gelir diye umdum yar ...
atsıya kadar bekledim , gözlerimi yumdum yar
eğleniyon mu, oynuyon mu alam, a , ... napıyon mistan teyze :)
İsterse öyle komik ve eğlenceli oluyor ki ve Mehmet Eren de bunun o kadar farkında ki inşallah ilerde aşarlar ve biz bu sorunları hatırlayıp güleriz