29 Nisan 2015 Çarşamba

neler oldu neler

yine bir sürü gündür yazamadım. ama ne çok aktiviteler ne çok koşturmacalar içindeydik 
alinin doğum günü , melikelerin gelişi sonra canın doğum günü arkadaşlarla buluşmalarımız derken nisan bitmiş haberim yok :)

Alinin doğum günü haftasonuna denk geldi ve herşey çok güzel oldu. annemler melikeler bizde toplandık. aslında Ayferin de doğum günüydü bu ay ama onu o kadar çok kutlayan oldu ki bize zaman kalmadı :P

evet babamız 40 yaşına girdi. ona melikeyle birlikte pasta yaptık. ne güzel oldu bakın :) herkes beğendi neden güzel olmasın ev yapımı ve melikenin eli değdi sonuçta.


doğum günü kutlamalarımız devam etti. Mudanya yolunda bir bahçe kahvaltısı yaptık. baharı karşıladık. çok güzel bir hava vardı. çocuklar bol bol temiz hava aldı. 



burada at da biniliyordu ama çok kalabalıktı. bir önceki haftasonu çocukları başka bir binicilik kulubunun yerine götürmüştük. Mehmet Eren orada ata binmişti. burada da aynı keyfi aradık ancak at sayısı ve seyis sayısı az olduğundan çok keyifli olmadı. 

katya ve mehmet eren  ile dedesi
at binmeye istidadı varmış bizim oğlanın. eğitmenler öyle dedi. dedesi de oğluma at alacağına söz verdi :)

çapkın ve mehmet eren

Ececik nasıl korktu at üstünde olmaktan. Aslında seyrederken korkmamıştı. Ama binince ürktü bebişim. Ağladı. onun için farklı bir at bile getirdiler ama ondan da korktu. sanırım daha küçük ya da annesine benzemiş azcık ödlek olacak :)


                                                     
          
baharı karşıladık demişken bisiklet olmadan olmaz tabii. her ne kadar evimizin etrafında bisiklet binecek yer olmasa da çocukları bisikletle tanıştırdık. Ece için de yeni bisiklet alma zamanımız gelmiş. Bacakları uzun geliyor abisinin bisikletine :)


nihayet havalar ısındı, derken herkes sokaklara aktı. iş çıkışlarında ya da haftasonları biz de parklara akın ediyoruz. ece salıncak ve kaydırak seviyor mehmet eren ise çerçöp toplamayı, hazine aramayı, koleksiyon yapmayı. sürekli birşeyler topluyor sonra onları bisikletin arkasındaki sepete dolduruyoruz. hatta geçen 2 tane kocaman taş koymus sepete. o da hemen tekerleğin üstünde olduğu için tekerleğin dönmesini engelliyor kanter içinde bisiklet sürmeye çalışıyor çocukcağız. farkettik de kurtulduk doğaya bağışladık onları :)







romantik ihtiyar delikanlılar

Doğum günü kutlamaları demiştik değil mi Ayferin yanında olamadık ama onun için resim yaptık. o kadar beğendik ki resmin üstündeki Ayfer yazısını sildirdik ve oraya kocaman "ECE" yazdık :)


Ayfercim iyi ki doğdun. bu aslında sensin ama yapacak bişey yok çünkü biz bu resmi çok beğendik :)



Bu iki bıdık, Bursaya geldiklerinde  dışarıda ne güzel oynadılar. Ama malesef Canın doğum gününde bu görüntüyü veremediler bize :)










Cancanımız 3 yaşına girdi. ama girdiğine pek sevinemedi. doğum gününü ilk başlarda hiç sevemedi. o an zaten hiçbirimizi sevmedi. bu yüzden birlikte bir doğum günü fotoğrafı aradım ııh yok. buna üzüldüm ama napalım inşallah büyüdükçe daha güzel karşılayacağı , mutlu ve heyecanlı olacağı doğum günleri olsun. herşey çok güzeldi. pastası harikaydı. süsler, meloşun yaptırdığı foroğraflar herşey çok hoştu. ortam, bahçe arkadaşlar sohbet muhabbet bizler için herşey çok iyiydi. çok iyi geldi. iyi ki doğdun tombak oğlum. her yaşın annenle babanla seni seven ve senin sevdiğin kişilerle kutlansın. Ecenin deyişiyle "ömrün çok olsun " :)

Evet bizim Ece bugunlerde bu cümleyi kurmayı çok seviyor. hatta geçende düğüne gittik. takı sırasında bir bebek vardı. "babacım ona ömrün çok olsun" diyebilir miyim :) dedi. şaşırdık. elini öperse söyleyebilirsin dedik :)

bir düğün hatırası


annecik de bu arada arkadaş toplaşmalarını kaçırmamaya çalıştı. anneciği seven ve onun da sevdiği insanlarla olmak bir annecik olarak benim de hakkım öyle değil mi :)


Zuhal hanımın evinde keyifli ve yemekli bir sohbet:)

BAU arkadaşlarımla ilk suchi keyfim ve tatlı muhabbetimiz

sosyalleşmeye devam tabii. neredeyse oniki yıl önce görmek istediğim ancak zaman bulup da izleyemediğim bir müzikal türkiyeye gelmiş. eh ben de sosyal ve bu tür aktiviteleri yakından takip eden bir insan olarak !!! kaçırmadım. "the phantom of the opera" is there , inside my mind :) Mehmet Eren de Ayfer ve Gürhanla "madagaskar" oyununa gittiler. yani işte biz böyle sanatsever bir aileyiz.



öyle güzeldi ki. İyi ki gitmiş iyi ki izlemişim.  Müziğini telefon melodisi yapacak kadar etkisinde kalmışım :)

sanatsever olduğumuzdan bahsetmiştim.
mehmet eren Gürhanın sihirli öğretisiyle
daha dün annemizin  şarkısını çalmayı başardı
sanırım piyanoya ya da müziğe eğilimi olacak 


İşte böyle sevgili çocuklarım.  Sizi Size anlattım. Unutmayalım okuyunca hatırlayalım diye bir çaba. Aklımda kalsa sözleriniz yorumlariniz hep yazsam ama hepsi hepsi çok güzel ve öyle hızlı değişiyor ki yazmak mümkün olmuyor. 

Mehmet Erenin beni telefonla arayıp "anneciğim  fazla vaktini almayayim " "arkadaşlarına selam söyle " ev aktivitelerimiz için "haydi sanatımizi yapalım" Ece ile sorun yaşadığında " ece beni sinirlendiriyorsun bak "  cümleleri 

Ecenin bebeklerini yatırıp "seni ben ısırayım mi ha isirayim mi" diye sevmesi, ağzını kocaman açıp yemek isterken "hadi ağzım bekliyoo " demesi , evet-hayır oyunu oynarken asla bu iki kelimeyi kullanmaması 

Can ile Eceye yolda masal anlatırken başka bir çocuktan bahsedip, "o da çok tatliymis" dediğimde Ecenin "benim gibi mi" demesi üzerine Canın atlayıp "hayır benim gibi tatli" demesi

Ah sizi gidi bidiklar. Ömrünüz çok olsun emi, amin :)















5 Nisan 2015 Pazar

yine aldı beni bir çelişkiler

limon ile kovalambaç

"anne olmak ya da bir ebeveyn olmak bu kadar mı zor olmak zorunda yaaa!!" diye karamsar bir giriş yapayım; ardından "aman canım ben kendi kendime zorlaştırıyorum , çok kafa yoruyorum gerek yok bu kadarına ..." diye bir teselli göndereyim; en sonunda da "canım eskiden bu kadar düşünmüşler mi sanki bizi su akmış yolunu bulmuş bizde gayet mutlu mesut yetişmişiz" diye bir savunma patlatayım bari....

Mehmet Eren okul mevzusunu kapattığımızdan beri olumlu yönde değişti. Neşesi yerine geldi. Yani uzun zamandan beri keyifli, hatta kıkırdıyor, şakalar yapıyor sebebi belirsiz ağlama krizlerine girmiyor.  Evde herkese tuzaklar kuruyor, iksirler yapıyor, kendince değişik icatlar yapıyor kısacası evin altını üstüne getiriyor. Ece ile birlikte müthiş dağıtıyorlar. Her taraf yastık, kağıt parçaları, boya lekeleri, yapıştırıcı kalıntıları , yemek lekeleri... bunlara takılmıyorum, rahatım, sonuçta iki çocuklu ev. zaten küçücük. haliyle 5 dakikada tarumar oluyor. Benim sorunum: çelişkide olmak: yani, bir yanım verdiğim bu karardan hoşnut, gözüm arkada değil, çocuğum evde istediği zaman uyanıp, istediği zaman yemek yiyip, istediği kadar oyuncak oynayıp , istediği gibi hayal gücü elverdiğince karalamalar yapıyor diye çok sevinirken; diğer yanım, kendi yaşıtlarıyla oynamanın hazzından mahrum olduğu, el becerisinin gelişemediği, bazı temel eğitimleri almakta geç kalmış olabilir mi riski ve bu gibi nedenlerle özgüveninin örseleneceği endişeleriyle yanıp tutuşuyor. 


Tabi Ece faktörü var şimdi kafamı karıştıran. İkisinin de çok zor dönemleri "birlikte" kaldıkları bu döneme denk geldi. Ece 2,5 Mehmet Eren 4,5 yaş zorluklarını tavan noktada yaşıyor. Ece her konuda "bende varım " deme döneminde; Mehmet Eren ise "oyun kurma, rol dağıtma, aksiyon" döneminde. Ece hiç söz dinlemiyor, Mehmet Erenin kurduğu oyuna uyum sağlamıyor. çünkü onun da ben dediği dönemde ve abisinin her dediğini yapmak istemiyor. Aksine kendisini "o da yapabilir, o da oyun kurabilir , o da kek çırpabilir, o da kağıt kesebilir" olarak düşünüyor. Aslında Ece için, daha tam şöyledir böyledir demek için erken olduğunu düşünüyorsam da Mehmet Eren karşısında net bir tavrı olduğunu söylemek mümkün: ya o ne yapıyorsa aynısını yapacak ya da tam tersini. Asla beklemek yok, saniye bile ertelemek yok hele başka  bir alternatif hiç yok. İstediği ya da dediği olmayınca ise, kıyamet kopuyor ve ağlıyor. 

Ecenin tepkileri Mehmet Ereni sıkıyor. Kulaklarını kapatıyor. Ona vurma eğilimine giriyor. Onu sevmediğini söylüyor. Böyle zamanlarda ikisiyle ayrı ayrı oyun oyanayamıyorsunuz, birlikte hiç oynayamıyorsunuz. Sürekli benim dediğim olsun kavgası çıkıyor ve Ece "kız" olmanın verdiği "çığırma ya da çığrınma" avantajını sonuna kadar kullanıyor

Her ikisi için de mutsuzluk yaratan , onları yıpratan, ağlatan, can yakan ; babasıyla beni ise bunaltan, sinirlendiren ve üzen kısacası öff sevimsiz bir durum işte.
bazı sayfalarda yazan değerli annlerimizin paylaşımlarını okuyup klavuz edinmeye çalışıyorum ;bir tanesi demiş ki mesela; "ikisi kavga mı ediyor asla taraf olmayın sadece sert bir hareketle ikisini de durdurun. beden diliniz konuşsun ve hiç birşey söylemeden bırakın" ben de kendimce bunu uyguladım. ama hiç işe yaramadı. daha da hırslandılar ikisi de ağlamaya başladı, bana küstüler vs

TV de yayınlanan bir programdan esinlenerek ceza paspası uygulasam mı diye düşündüm, hatta bir kez denedim, yani: ne zaman biri diğerinin canını acıtsa ceza paspasına yolladım. ama bakın görün ki ben çalışan bir anneyim ve evde bulunduğum sürelerde sürekli dırdır eden ceza veren bir anne olmak istemediğimden bu fikri hemen rafa kaldırdım. 

Kısacası akışına bırakmış durumdayım. Kavga ettiklerinde şikayet merciiyim. kimin canı yansa kucağıma alıp onu öpüyorum diğerine de "hımmm kardeşini neden acıttın bakalım" diye <sadece> soruyorum; çok yeri ise özür dilettiriyorum . ikisi de ağlıyorsa ikisini de kucaklıyorum. şimdilik elimden bu kadarı geliyor.

Ama acaba Mehmet Eren bu sene okula devam etseydi okulda arkadaşlarıyla oyun oynamaya alışacağından evde kardeşiyle daha mı iyi oynardı. Yoksa Eceyi evde babaannesiyle bırakıp gözü hep arkada kalacağından < bana bir keresinde babaannesini kıskandığını ağzından kaçırmıştı>  içine kapanmaya devam mı ederdi. Çok içli bir çocuk olduğu için onu okula gönderme ısrarımızı yanlış anlayıp bize kırgın mı büyürdü... Acaba onun gündüz saatlerinde evde olması Eceye haksızlık mı yani Ece oyunlarda kendi dünyasını kuramıyor mu, kendi oyun , hayal dünyası daha farklı mı olurdu. Şimdi abisine çok öfkeleniyor, o okulda olsaydı abisini özlerdi ve akşam daha mı farklı bir iletişimleri olurdu mu mu mi mı ....???