11 Mart 2014 Salı

okullu kuzum


okullu olduk çoktan 

ama...

her sabah  zorlanıyoruz hala okula gitmek için; 
yine de akşam eve  dönüşlerinin keyifli oluşu , okulda yaptığı aktivitelerin ne denli eğlenceli oluşu, şarkılar , oyunlar , öğretmenlerinin sevgisi ertesi gün gitmek için geçerli gerekçelerimiz




bay mikrop, ellerim tombik tombik, tak tak tak, yıldızlar pırıl pırıl parlar bunlar en favori şarkılarımız. 
 en çok sulu boya ile baskılı ve yapıştırmalı resimler yapmayı seviyoruz. 





 kagıt katlamayı da çok seviyoruz. labirentleri çözmeyi, noktaları birleştirmeyi de başarıyoruz doğrusu. 
ingilizce derslerini de zevkle bekliyoruz. öğrendiklerimizi evde tekrarlarken herhangi bir telafuz farklılıgını begenmiyoruz "Banu teacher öyle demiyor ama !!! " :)





arkadaşlarını da çok sık anmaya başladı. Kerem için bir deney yaptık mesela ya da Ömer için ya da Mert için birşeyler yapıyoruz. Kızlardan ise Elifnaz ve Burçin ile oynuyoruz galiba. sadece isimlerini hızlıca zikrediyor. yani o konuda çok net değilim bahsetmiyor :)



çoraptan kukla yapma fikrine bayıldık ... evde de yaptık sonra :)



okulda yaptıgı ve eğlendiği aktiviteleri evde de yapmak istiyor ama takdir edersiniz ki aynı performans olmuyor. bizim yaş ortalamamız sınıfınkinden yüksek malesef :)




her türlü elde yapılan "bay becerikli (mr maker) " tarzı aktiviteyi destekliyor ve de  bayılıyoruz :)




Amaaa 2 gündür okulu ekiyoruz. Uzun zamandan sonra Dedemiz ve ananemiz geldi. Birlikte takılıyorlar evde. resimler , oyunlar . keyfimize diyecek yok. Bu arada dedemizde de ne cevherler varmıs meğer. resimler yapıyor. labirentler çiziyor. sonra onlardan resim sergisi yapıyorlar. Harika! doğrusu kıskanmadım desem yeri var. insan kendi çocugundan babasını kıskanır mı. bilmem .. belki de kıskanır :)


bir de şarkı söylerken ekleyeyim oğluşumu dedim :)











4 Mart 2014 Salı

canım kardeşim

canım kardeşim

bugune çok hüzünle başladım.
son zamanların en şiddetli pazartesi sendromunu sanırım bugun yaşadım. 
Oğluşum telefonda ağladı diye oturdum ben de ağladım.
hem de şefimin ve iş arkadaşlarımın önünde aniden geldi gözyaşlarım, tutamadım


neden mi ?

anlatayım ... (panik yok. anlatacağım...)


dün akşam kanepede otururken kardeşini bir sebepten ayağı ile iterek düşmesine sebep olan oğlum, ona durumu açıklamasına mahal vermeden fırça atan babası, canının acısıyla ya da durumun gerginliği ile bilmiyorum ağlamaktan kıpkırmızı olan küçük Ececim üçgeni arasında tam ne yapacağımı kestiremezken ,aniden karar vererek; Eceyi babasının elinden kapmak suretiyle mutfaga götürüp mama koltuguna oturtup şarkılar mırıldanıp , şebeklikler yapıp ardından hızlı bir şekilde mama yedirmeye başlayıp onun susmasını sağladıktan sonra , bu işi babasına devredip yine çok hızlı bir şekilde Mehmet Erenin yanına gittim. 

oğluşumu ışığı kapalı odasının ortasında yere çökmüş. elinde oyuncağı. sessiz sessiz ağlarken buldum :(

içli içli , minicik yanağından aşağıya hızla yuvarlanan gözyaşlarını silmeye elleri yetişmezken burnunu çekmeye uğraşıyor .  içim çekildi.  yanına oturdum. onu yavaşça kucağıma aldım. sarıldım. sesi hala çıkmıyordu ama tüm vücudu seğiriyordu. 
ona belli etmemeye çalışarak ben de ağladım. o ağladı ben ağladım. ne kadar sürdü bilmiyorum. ben kendimi toparladıktan sonra ancak sorabildim. 
"annecim neden ağlıyorsun burada tek başına"  dedim.  "babam bana kızdı " dedi.  neden kızdı biliyor musun peki dedim. "Eceye vurdum zannetti anne , ama vurmadım ki. gerçekten vurmadım anne, sadece ittim. ama düşeceğini düşünmedim. onu düşürmek istemedim. onun canını acıtmak istemedim anne." korkmuştu. aslında babası ona kızdıgı için değil. kardeşinin canını yaktıgını düşündüğü için korkmustu. aynı anda ikimiz de bunu farkettik. Ecenin yanına gitmek istedi. 
Birlikte mutfaga gittik. az önceki olaydan hiç bahsetmedik. gecenin ilerleyen saatlerinde herşey unutulmuştu. ufak tefek sürtüşmeler olsa da Eceyle oyun oynamaya çalıştılar. 

Oyun oynarlarken kavga edip ağladıkları çok oluyor. mümkün oldugunca taraf olmayıp, müdahale etmeyip , iş birbirlerinin canını acıtma noktasına geldiğinde  onları ayırmaya çalışıyoruz o kadar :)

gece çok geç uyudular. o kadar ki neredeyse ben uyuya kalıyordum.  kıpır kıpır döndü durdu Ece. bir ara hareketleri durdu. hah dedim uyudu. yavaş ona dogru eğildim oda karanlık yüzünü göremiyorum "melaba anne " demez mi. gecenin karanlıgında bir o gülüyor bir ben  yaramaz cimcime. kendi değimiyle "cimceee " :) 


bundan sonrasını da salı günü yazıyorum:)

akşam omlet yaptık beraber. 
"babaannem omlete süt katmıyor anne " dedi Merhmet Eren gayet ukalaca :)
"ama ben katıyorum annecim. "dedim gayet kararlıca :) "hem ben peynir de katıyorum " dedim, "ama babaannem katmıyor" dedi yüzünü buruşturarak :) 

tabi benim dediğim gibi yaptık. içine bir sürü şey  kattık. o da karıştırdı. Ece de yardım etti. malzemelerin sırayla ekleniyor olması bir zaman sonra hoşuna gitti. daha çok malzeme katmak istedi. hatta elma bile ...:)  sanırım emek kendilerinin  olduğu için pişmesini sabırsızlıkla beklediler. 

"hmmm nefis olmuş annecim. ellerine sağlık. peynir de çok lezzet katmış " dedi bıdık 

yemeği de böyle piknik ortamında yediler

Ece hariç ...:(
ona yemek yedirmek nedense çok zorlaştı. oyun oynarken bile yediremiyorum. istemezse hayatta yemiyor. Mehmet Eren daha kolay yiyormuş onu anladım. 
ne yapacağım bilmiyorum. yemek seçmek de var. tadını beğenmezse yemiyor. 
zorlamak istemiyorum yemek saati işkence olmasın diye ama annelik, üzülüyorum işte 

eve gitme saatim geldi yaşasın kuzulaaar geliyorum :)